Malumunuz, OHAL ve kamu görevlilerinin iptal olan izinleri sağolsun, bu aralar yurtdışına çıkacakların kulağı epeyce çekildi. “Aman SGK dökümünü unutma”, “işyerinden yazı al”, “izinde olduğunu belgele” öğütleri havada uçuşurken, çiçeği burnunda bir işsiz olan ve aylak aylak Avrupa gezme hayalleri kuran bendeniz, Yunanistan’dan girip Danimarka’dan çıkacağımı yetkililere nasıl açıklayacağımı düşünmeksizin, elimde iki biletle düştüm yola. Üstelik, ilk kez sınırı karadan, İpsala Sınır Kapısı’ndan geçmek üzere…
Yurtdışında yüz metreden “bu kesin Türk” tahminini çoğunlukla tutturan biri olarak neden dikkat çektiğimizi anlayamıyor değilim. Anlıyorum. İçerliyorum tabi, ilkokulda sıra dayağında (dayak derken, tüm sınıfın eline birer kez cetvelle vurulması esnasında) “benim ne yanlışımı gördünüz?” diye içerlediğim zaman ne hissettiysem, pasaport kontrol görevlisinin “ne bileyim buraya yerleşmeyeceğini?” diyen ters bakışlarına maruz kaldığımda da aynı şeyi hissediyorum. Anlayışlı bir çaresizlik.
Lakin bu kez durum farklıydı, çünkü asıl sorguyu Yunanistan’a girerken değil, Türkiye’den çıkarken yaşadım. Canım ülkem beni salmaya pek hevesli görünmüyordu sizin anlayacağınız. İlk kez bu denli garip bir sorgulamaya maruz kaldığım için de, bu aralar yurtdışına çıkacakların faydalanmaları için bu engin deneyimimi yazıya döküyorum.
Ben ilk kez karadan çıkış yaptığım için uygulamayı bilmiyordum ama anlaşılan, sınır kapısına ulaşıldığında yolcular otobüsten hemen inmiyor; onun yerine bir görevli otobüse girip sıradan pasaportlara bakıp sorular soruyormuş. Bir diğer deyişle, nerede çalıştığınızı, ne iş yaptığınızı, ne zaman ve hangi bölümden mezun olduğunuzu, hangi ülkelere hangi sebeple gittiğinizi ve daha pek çok kişisel bilgiyi, bir kütüphane sessizliği içinde kuzu kuzu bekleyen tüm yolcuların duyacağı şekilde açık etmeniz bekleniyormuş (bunun ne kadar yanlış olduğunu anlatmaya sözcükler yetmez, ama asıl konumuz bu olmadığı için detaylandırmayacağım).
Pek dolu olmayan otobüsümüzde, benden önceki iki-üç yolcunun ayaküstü sorgulanması hızla tamamlanıp da sıra bana geldiğinde “siz de mi öğrencisiniz?” diye sordu görevli. Sorgunun tek iyi anısı da buydu zaten: Yine olduğumdan genç göstermem… İşten daha yeni ayrıldığımı söylememe riskini alarak “hayır, çalışıyorum” dedim. Sonuçta işleyen demir ışıldar ve yurtdışına daha sorunsuz çıkabilir diye düşündüm. Nerede, ne kadar zamandır ve ne olarak çalıştığımı soran görevli, bir yandan pasaportumu karıştırıyordu. İşte bundan sonrası ağızlara layık:
_ Nereye gidiyorsunuz?
_ Yunanistan ardından Danimarka (arada nerelere uğrayacağımı henüz bilmediğimi söylemeyi bir an unutmuşum, bak sen şu işe.)
_ Oooo çok uzak, neden öyle?
_ Kopenhag’da arkadaşım var.
_ Amerika vizeniz var? (Bu soru yöneltilirken kaşlar kalktı ve ben, vizemin üstünde “sadece Pensilvanya için geçerlidir” yazıyormuşçasına kınayıcı bir bakış yedim)
_ Evet, geçen yaz gittim.
_ Gana vizeniz var?! Neden gittiniz?
_ Gönüllü bir program için gittim 6 aylığına…
_ 6 AY MI?! Ne yaptınız orada?
_ Bir STK için çalıştım, bir sağlık prog…
_ Hangi STK?
_ Earth Institute diye bir Amerik…
_ Ney ney?
_ Earth Institute. Dünya enstitüsü gibi yani (Konuştukça batıyorum galiba Tanrım, al beni buradan!)
_ İspanya vizeniz var?
_ Evet, geçen yıl Barcelona’ya gittim.
_ Neden?
_ Turistik amaçlı.
_ Neden? (Bu noktada mavi ekran verip öylece baktım görevliye. Yanıt veremediğimi fark etmedi sanırım, hala “İspanya” gibilerinden bir şeyler mırıldanıyordu kendi kendine. Bense o esnada İspanya’yla da kavgalı olup olmadığımızı düşünüyordum.)
_ Bu gönüllü çalıştığınız yer, NGO mu yani? (STK’dan emin değil ama NGO kısaltmasını biliyor görevlimiz.)
_ Evet.
_ Amerika’da hangi havalimanına indiniz?
_ JFK (Bilerek açık isim vermedim, kabul. Çünkü sinirlenmeye başlamıştım ve zaten yanıtlarımın yarısı dinlenmiyordu.)
Yaptığım işte geçirdiğim denetimler sağolsun, iki şeyi epey iyi öğrendim: Önemli olan verdiğim yanıttan çok, yanıtı ne kadar hızlı, açık ve kendime güvenir şekilde verdiğimdir (JFK, gibi). İkincisi de, sorulmayan şeyin yanıtını asla vermemek; çünkü fazladan sarf ettiğim her sözcüğün bana iki soru olarak geri dönmesi kaçınılmazdır. Bunları öğrenmem beni sorgudan kurtarmadı elbette, görevli pasaportumu alıp “benimle gelin” dedi. 2-3 yolcu haricinde herkes paşa paşa pasaport kuyruğuna girerken, biz karakola buyur edildik. Orada başka biri daha sordu nerede çalıştığımı, bu kez kartvizitimi verdim. SGK dökümüm soruldu, onu da teslim ettim. Sonra birtakım telefonlar edildi bir yerlere, “hmm evet… ilaç firması, evet… hmm…” Bir kez daha sorsalardı yalan beyan vermemek adına işten henüz ayrıldığımı itiraf edecektim ki, “tamam geçebilirsiniz” dediler ve ben derin bir nefes alarak karakoldan çıktım.
Sonrası mı? Yunanistan’a girişte birkaç soru daha, yine kenara ayrılma, neden sadece 2-3 kişinin verdiğini anlamadığım bir parmak izi gerekliliği ve kapanış. (Ve benim tatilim için açılış!)
Diyeceğim odur ki, evhamlı gazete haberlerini ciddiye alın ve gerekli olabilecek tüm evraklarınızı edinin. Bir after work partyden daha çok işe yarayacak olan kartvizitinizi de unutmayın.
Sınır kapısında çalışıp da turizme hala anlam verememek muhteşemmiş, herhalde polisimiz averaj bir yunan filozofundan daha çok neden diye soruyor.
BeğenLiked by 2 people
Yok artık ya, ilaç firmasında çalışınca mimleniyor muymuşuz bu ne biçim iş? Acaba ilaç kaçakçılığı falan gibi haltlar mı dönüyor? Ay nalet gelsin, okurken daraldım. Büyük geçmişler olsun, Avrupa seyahatinin annesini ağlat, dibini görmeden gelme bellatrixbebeyim.
BeğenLiked by 1 kişi