Geçen yaz, hazırlayacağım bir Adalar rehberi için sıra Heybeliada’ya geldiğinde sırf ahşap yapı güzelliğine kapılaraktan kendimi Heybeli Sahaf’ın önünde bulmuş ve adada bir sahaf dükkânıyla karşılaştığıma gerçekten şaşırmıştım. Çünkü bu bilgiden henüz habersizdim. Sahafın adı Nazım Hikmet olunca şaşkınlığım biraz daha artmış, bu sebepten sohbetimiz de hızla ilerlemişti. Sağolsun bana iki ada turu attıracak kadar güzel öneriler sunmuş, sayesinde iki gün boyunca kendimi Adalı gibi hissetmiştim. Asıl final ise ikinci günün akşamı Taner Öngür ve Orhan Balkan’la dükkanda yaptığımız sohbetle olmuştu. O günlerde referandum için geri sayım başlamış ve biz o sohbetle biraz daha umutlanmıştık. Hayır, beklediğimiz şey olmadı; ama o tesadüfi karşılaşmanın geriye bıraktığı iyi duygular, teselli veren hatıralar listesinde yerini aldı. Heybeli Sahaf’ın ada için bir buluşma noktası olacağını o gün anlamıştım. Son günlerde baktım ki Nazım durmadan adaya kitap taşıyor, merak ettim: Ada sahaflığı nasıl gidiyor, kitapları yoksa kendisine mi saklıyor, kahvemizin yanına en çok hangi şairler yakışıyor, yeni instagram algoritmasıyla o nasıl başa çıkıyor… Sordum, yanıtladı.
Bu işler zaten zorlaşmaya başlamışken şehrin merkezinden kaçıp adada sahaf dükkânı açmak, iyimserlik mi yoksa biraz maceraperestlik mi?
İşimizin kendisi aslında maceraperestlik. Hep bir keşfetme duygusu. Hepimizin hayallerinde kendine ait bir adası yok mudur? Sanırım ben şimdilik kendime ait adayı buldum. Kaçmak mı dersek, imkânı olan herkes kaçmak istemiyor mu?
İkinci yıla doğru gidiyorsun, Adalıların ilgisi nasıl, hâlâ kararlı mısın burada kalmaya?
Ada ve ada halkıyla ilişkiler güzel. Özellikle de ada çocuklarıyla. Onlar beni yalnız bırakmıyor. Bir dükkân için ilk yıllar zordur. İki yılı doldurduysak artık demir atmışızdır, yeniden gitmek isteği uyanana kadar.
Heybeliada Halk Kütüphanesi konusunda son durum nedir? Senin ona paralel bir Heybeli Sahaf Çocuk Kütüphanesi projen var mıydı, ben mi yanlış hatırlıyorum?
Halk Kütüphanesi için mücadele devam ediyor. Binanın tadilatı bitmek üzere. En son yetkililerle yapılan görüşmelerde ilk katın kütüphane, üst katların ise Halk Eğitim Merkezi olacağını söylemişler. Çocuk kütüphanesi projesi hayata geçeli çok oldu. Adalı çocuklar diledikleri zaman, istedikleri kitabı ücretsiz alıp okuyorlar, sonrasında yenisiyle değiştiriyorlar. İsteyen de getirmiyor. Bunu tamamen çocukların tercihlerine bırakıyoruz. Ada dışından gelen çocuklara da ücretsiz veriyoruz kitapları. Hepimiz mutluyuz.
Son yıllarda Heybeliada’ya İstanbul’dan ciddi bir kesim de kaydı, adada böyle birbiriyle eş-dost küçük bir topluluk da oluştu galiba?
İstanbul’dan kaçış her yere var. Bu yıl ilk kez İstanbul göç veren şehir oldu. Elbette burada da yakın insanlar buluyorlar birbirlerini.
Adada olmak kitap akışını canlı tutmayı teknik olarak zorluyor mu, yeni kitaplara nasıl ulaşıyorsun?
Adaya geldikten sonra kitap akışı daha da canlandı. Düşünüldüğünün aksine adalardan değil de daha çok İstanbul’dan ulaşıyor kitaplarını bize vermek isteyen insanlar. Adalardaki tek sahaf olmam, bilinirliğimi artırdı sanırım :)
İkinci el kitaplar, sahaflarda nadir eserlere galip geldi galiba, bu durum sahaflığı bozar mı?
İkinci el kitap satışı ile sahaflığı karıştırmamak gerek. Her ikisini bir arada da yürütüyoruz. Mesleğimizde bu anlamda biraz kafa karışıklığı var okurlar için. Son yıllarda sosyal medyada isminin önüne sahaf kelimesini koyup satış yapanlar var. Dükkâna sahaf ismi koymakla sahaf olunmuyor. Bu iki ayrımı doğru yapmak gerek. Sahaflık bozulmaz ama “sahafçılık” bozulabilir. Hatta bozulsun. Yerin dibine girsin. :)
Zamanın dijitalleşmesi, online kaynakların yaygınlaşması falan işleri nasıl etkiliyor?
Bu aslında ciddi bir araştırma konusu. Ben şimdilik bize çok fazla etkisi olduğunu düşünmüyorum. Online satış anlamında katkısı var diyebilirim.
Sosyal medyaya bakarsak kahvaltıya şiirsiz oturmuyor, kahvemizi kitapsız içmiyoruz. Kitaplara olan ilgi artırıyor mu yoksa nasılsa ortamlarda var, kitabı ne yapayım sonucu mu ağır basıyor?
Birkaç şair ve yazar dışında pek ilgi yok aslında. Bütçelerine uygun kitapları bulduklarında alıyorlar. Ama çoğunluk, kahveli fotoğrafını daha çok tercih ediyor. :)
Beyoğlu Sahaf Günleri, Haydarpaşa Sahaf Festivali gibi etkinliklerde de aktif olarak yer almaya çalışıyorsun. Sahaflığa bir canlanma, yenilenme getiriyor mu bu festivaller?
Son 7 yıldır birçok sahaf organizasyonuna katıldım. Ekonomik anlamda sahaflar için azımsanmayacak bir katkı sağlıyorlar. Tabii ki bizim de kuru kalabalığımız fazlaca oluyor :)
Şu aralar en çok hangi yazarlar soruluyor sahaflara, Kürk Mantolu Madonna, Tutunamayanlar, Aylak Adam hâlâ popüler mi?
Saydıkların hâlâ popüler. İkinci yeni şairler de en baş köşede. Biraz da diziler gündem yaratıyor. Göğe bakalım…
Peki bazı yazarların ilk baskı kitaplarının bu kadar pahalı olması normal mi? Yani 2-3 bin liraya kitap olur mu? :)
Daha fazlasına da olur. Tamamen koleksiyonerin aradığı şeye bağlı. Tabii ki her ilk baskı kitap pahalı değil. Fiyatını belirleyen, baskısı, yazarı, bulunabilirliği ve en önemlisi de talep.
Heybeli Sahaf’ın koleksiyonunda da böyle nadide eserler olduğunu biliyorum. Bazılarından bahsetmek ister misin?
Benim koleksiyonum yok. Ben sadece emanetçiyim. Eski sahiplerinden aldım. Yeni sahiplerine kavuşana kadar göz kulak oluyorum. :) Çok fazla ilk baskı ve imzalı kitap var şu an sahafta. Nazım Hikmet, Sait Faik, Ahmet Hamdi Tanpınar, Cemal Süreya, Edip Cansever, İlhan Berk ve aklıma gelmeyen onlarca imzalı kitap. :)
İstanbul’un en iyi 10 sahafını sıralamanı istesek?
Turkuaz Sahaf, Müteferrika Sahaf, Barış Sahaf(Beyoğlu), İmge Sahaf, Babil Sahaf, Denizler Kitabevi, Simurg Sahaf.
Patika Sahaf’ta da gözün mü var, bana mı öyle geliyor? :)
Patika Sahaf hem kitap çeşitliliği ile hem de mekânsal olarak cezbediyor beni. Daha doğrusu kitap olan her yerde gözüm var sanki. :) Ama ben adada mutluyum :)
Mevsim kış, havalar soğuk; sence bugünlerde adaya niye gelelim, gelince ne yapalım, siz Adalılar ne yapıyorsunuz?
Ada kışın daha iyi hissedilir. Boş sokaklar sizinle daha rahat etkileşim kurar. Evler sizinle konuşur adeta. Sokak kedileri ve köpekleri eşlik eder yürüyüşlerinizde. Yazın bunaltan kalabalığından ziyade kışın ada huzur verir size. Yalnızlığı sevenlere.
Taner Öngür ve Orhan Balkan’lı Heybeli Sahaf günü benim için çok güzel bir anı. Sonra Taner Öngür’ün albüm lansmanını da sizin orada yaptınız. Mahallenin buluşma noktası oldu bir bakıma diyebilir miyiz?
Evet; artık Heybeli Sahaf, sahaf olmanın ötesinde gerçek bir buluşma noktası oldu diyebiliriz. Ve dahası da olacak. :)
Son olarak: görünüşte her şey kötüye gidiyor gibi… Kitapların arasından bakınca sen nasıl görüyorsun olanı biteni?
Bir Edip Cansever şiiriyle yanıt vereyim:
Her yere yetişilir
Hiçbir şeye geç kalınmaz ama
Çocuğum beni bağışla
Ahmet Abi sen de bağışla
Boynu bükük duruyorsam eğer
İçimden öyle geldiği için değil
Ama hiç değil
Ah güzel Ahmet abim benim
İnsan yaşadığı yere benzer
O yerin suyuna, o yerin toprağına benzer
Suyunda yüzen balığa
Toprağını iten çiçeğe
Dağlarının, tepelerinin dumanlı eğimine
Konyanın beyaz
Antebin kırmızı düzlüğüne benzer
Göğüne benzer ki gözyaşları mavidir
Denize benzer ki dalgalıdır bakışları
Evlerine, sokaklarına, köşebaşlarına
Öylesine benzer ki
Ve avlularına
(Bir kuyu halkasıyla sıkıştırılmıştır kalbi)
Ve sözlerine
(Yani bir cep aynası alım-satımına belki)
Ve bir gün birinin adres sormasına benzer
Sorarken sorarken üzünçlü bir görüntüsüne
Camcının cam kesmesine, dülgerin rende tutmasına
Öyle bir cıgara yakımına, birinin gazoz açmasına
Minibüslerine, gecekondularına
Hasretine, yalanına benzer
Anısı işsizliktir
Acısı bilincidir
Bıçağı gözyaşlarıdır kurumakta olan
Gülemiyorsun ya, gülmek
Bir halk gülüyorsa gülmektir
Ne kadar benziyoruz Türkiye’ye Ahmet Abi.
Bir güzel kadeh tutuşun vardı eskiden
Dirseğin iskemleye dayalı
— Bir vakitler gökyüzüne dayalı, derdim ben —
Cıgara paketinde yazılar resimler
Resimler: cezaevleri
Resimler: özlem
Resimler: eskidenberi
Ve bir kaşın yukarı kalkık
Sevmen acele
Dostluğun çabuk
Bakıyorum da simdi
O kadeh bir küfür gibi duruyor elinde.
Ve zaman dediğimiz nedir ki Ahmet Abi
Biz eskiden seninle
İstasyonları dolaşırdık bir bir
O zamanlar Malatya kokardı istasyonlar
Nazilli kokardı
Ve yağmurdan ıslandıkça Edirne postası
Kıl gibi ince İstanbul yağmurunun altında
Esmer bir kadın sevmiş gibi olurdun sen
Kadının ütülü patiskalardan bir teni
Upuzun boynu
Kirpikleri
Ve sana Ahmet Abi
uzaktan uzaktan domates peynir keserdi sanki
Sofranı kurardı
Elini bir suya koyar gibi kalbinden akana koyardı
Cezaevlerine düşsen cıgaranı getirirdi
Çocuklar doğururdu
Ve o çocukların dünyayı düzeltecek ellerini işlerdi bir dantel gibi
O çocuklar büyüyecek
O çocuklar büyüyecek
O çocuklar…
Bilmezlikten gelme Ahmet Abi
Umudu dürt
Umutsuzluğu yatıştır
Diyeceğim şu ki
Yok olan bir şeylere benzerdi o zaman trenler
Oysa o kadar kullanışlı ki şimdi
Hayalsiz yaşıyoruz nerdeyse
Çocuklar, kadınlar, erkekler
Trenler tıklım tıklım
Trenler cepheye giden trenler gibi
İşçiler
Almanya yolcusu işçiler
Kadınlar
Kimi yolcu, kimi gurbet bekçisi
Ellerinde bavullar, fileler
Kolonyalar, su şişeleri, paketler
Onlar ki, hepsi
Bir tutsak ağaç gibi yanlış yerlere büyüyenler
Ah güzel Ahmet Abim benim
Gördün mü bak
Dağılmış pazar yerlerine benziyor şimdi istasyonlar
Ve dağılmış pazar yerlerine memleket
Gelmiyor içimden hüzünlenmek bile
Gelse de
Öyle sürekli değil
Bir caz müziği gibi gelip geçiyor hüzün
O kadar çabuk
O kadar kısa
İşte o kadar.
Ahmet Abi, güzelim, bir mendil niye kanar
Diş değil, tırnak değil, bir mendil niye kanar
Mendilimde kan sesleri.